24 Ekim 2010 Pazar

İlk Ay (5.Bölüm)

İşten ayrılalı 1 ay olmak üzereydi, tam bu zamanda eski işyerimden çok sevdiğim bir arkadaşım, yine üniversiteden sınıf arkadaşlarım ve yine ortak başka bir arkadaşımızla haftaiçi buluşmaya karar verdik. Bu aslında eski işyerimden olan biriyle ilk görüşmem olacaktı, esas itibariyle çalışmamak, işten ayrılmak, yeni bir yaşam boyutuna geçmek konusunda fikir beraberliğine sahip olduğum bu arkadaşımın o sıralarda bana çok imrendiğini biliyordum. Oysa imrenilecek bir durum yoktu ama davulun sesi uzaktan hep hoş gelir. Dışarıdan bakıldığında imrenilecek gibiydi ama maddi külfet olayı başkalaştırıyordu. Gerçi ben bunu daha o zamanlar farkında olmadığımdan herkesin bana imrenmesini çok doğal ve geçerli buluyordum.

Neyse ben, tabiki bol vaktim olduğundan erkenden mekana gitmiştim. Yer Beyoğlu ve Zencefil’di. Burası hepimizin ağız tadına uygun şeyleri bulduğumuz bizim için çok uygun bir yerdi. Biri et yemeyen, diğeri sürekli rejim yapan, bir diğeri ağız tadına pek düşkün olan bu karmaşık grup için uygun çözümlerin olduğu tek yerdi Zencefil. Teker teker toplandık, 6 kişilik bir masaya oturduk. İlk etapta daha çok yeni olduğumdan tüm konuşmalar Ben ve yaptıklarım üzerineydi. Ben de ballandıra ballandıra anlattım. Dışarıda hayatın güzel olduğunu, bu bir ayın sonunda eski yaşadıklarımdan ve alışkanlıklarımdan arınmaya başladığımı, gözümün henüz yeni yeni açılmaya başladığını nefes almadan anlatıp durdum.  O sıralar için daha geleceğe ait planlarım da yoktu. Daha düşünmüyordum, düşünmeyi sürekli erteliyordum. Aslında içten içe hesaplarım başkaydı ama kimse bilmiyordu. Ben geleceğe ait plan yapmamıştım ve yapmayacaktım. Ben bu koşullarda yaşamayı başaracak, koşullarımla en iyi hayatı yaşamayı öğrenecektim. Planım buydu. Benim için artık yeni bir iş yeni alınacak maaşlar ve yeniden dünyaya saçılıp ziyan edilecek paralar yoktu.

O an için öyleydi ama asıl gerçek de buydu. Bu gerçeğe rağmen çeliştiğim, verdiğim iç sözümü unutup kurallarımı ihlal ettiğim, çalışma denemelerine girdiğim oldu gelecek günlerde ve bu kararın kemikleşmesi, dönülmez hale gelmesi için aradan epey zaman geçmesi gerekti.

Şimdi düşündükçe ilk verilen kararların “doğru ve vazgeçilmez” olması gerektiğini görüyorum. Sınavlarda özellikle fizik, matematik problemlerinde ya da çoktan seçmeli sorulara verilen yanıtlarda hep ilk yaptığınızın DOĞRU çıkması gibi bir durum geçerliydi. Yaşama dair değil de maddesel bir planlama ya da başka deyişle elindekilerle hayatı en güzelinden sürdürme gailesiydi esas olan ve bilmediğim bu yolda hergün yeni şeyler öğrenerek ilerleyecektim. Ama bu henüz çok gizliydi; kendime bile açıklamaktan çekindiğim, kaygılandığım bir sırdı bu. İçin için kıkırdıyor, aklımdan edepsiz şeyler geçer gibi utanarak düşünüyordum hep. Bana bir çeşit ahlaksızlık gibi gelmişti veya içimde nasıl bir şeytan saklamış ve bunu açığa çıkartmamıştım diye de acı acı şaşırıyordum bunları düşündükçe.

O akşam nefis şeyler yedik, ben menüde ucuz olanları seçmeye gayret ediyordum. Buna başlamalıydım zira bu ilk haftalarda çok fazla dışarıda yemek aktivitem olmuş ve altından kalkamayacağım bir yükle yüzyüze gelmiştim. Hatta bunun bir süre daha devam etme olasılığı gözümü epeyce korkutmuştu. Allahtan bu arkadaş grubum çok farklıydı, ne de olsa öğrencilik yıllarına dayanan bir arkadaşlığımız olduğundan ve birbirimize poz atma, alınganlık, anlamama gibi duygusallıklardan uzak, gerçekçi ilişkilerimiz vardı. Bu nedenle grup, hesapta benim kendi payıma düşeni ödememi en başından önerdi. Bu güzel bir ışıktı, daha sonraki zamanlarda da devamını getireceğim, hatta çevreme kabul ettireceğim bu model için bir başlangıç olmuştu o akşam. İnsanın kardeş gibi dostları olması çok ayrı bir konu. Bir başka konu da hesabı bölüşmek yerine herkesin kendi payına düşeni ödemesi gibi akılcı, mantıklı, önemli bir modelin yaşama geçirilmesi idi. Gelecek günlerim için listeme eklenmiş “farkındalık” maddesine daha kavuşmuştum.

Kasım’ın sonuna doğru bilgisayarıma kavuştum. HP marka bir dizüstü bilgisayarım olmuştu. Pırıl pırıl yepyeni, parlak siyah dış kaplaması olan güzel bir aletti. Tam 1300 dolar! Düşününce muazzam pahalı idi ama daha ucuz bir şey de yoktu ortalıkta ve benim yaşamla bir ölçüde bağlantı haline geçebilmem için bu yatırımı yapmaya ihtiyacım vardı aksi halde erişimler anlamında tutsak gibiydim.  Modem de gelmişti. Hepsi kutularından çıkartıldı ve masanın üzerine yerleştirildi ama o kadar. Zira internet bağlantısı için başvurularımı yapmam ve hesaplarımın açılması, gerekli donanımın da kurulması gerekiyordu. Bu da on günü bulan bir süreç olmuştu, ADSL hattı ve kurulum için tam 10 gün yetkilileri beklemiştim, bu zaman bana geçmek bilmemişti ve sinir olmuştum. İkide bir bilgisayarımı açıyor Windows-Show’u izliyor sonra kapatıyordum. Ayrıca Office programlarım da yoktu, bu da ayrı dertti ama ilk önce internete kavuşayım da sonrasını hallederim diye düşündüm.

İşte bu o kadar kolay değildi. Bunca yıl her türlü elektronik düzenek önüme hazır geldiği için bende bu işlere lazım tek bir birikim, kurulum, program, CD vs. yoktu, işin kötüsü bunları edineceğim tek bir Allahın kulu da yoktu. Satınalmak tek çaremdi. Bir bilgisayarın çocuk gibi sürekli masraf çıkaran sinir bozucu bir şey olduğunu iyice anlamıştım. Virüs güncellemeler, programlar, bunlar hep 100-200 dolar aralığında fiyatlarla edinilen şeylerdi. Batmıştım! Bunu mutlaka bedavaya halletmeliydim. Sağa sola her önüme gelene bana yardımcı olup olamayacaklarını, ellerinde program varsa bana verip veremeyeceğimi sorsam da olumlu bir yanıt alamadım. Herkes ya şirketinde bu işi yaptırdıklarını ya da lisans yüzünden başkalarına bunu veremeyeceklerini verirlerse kendilerinin mağdur olacağını söyleyip duruyordu. Kullanım hakkı diye de bir şey vardı. Var oğlu vardı. Kısacası ben bu işi illaki tonla para harcayarak yapacaktım. İşte böyle kara kara düşünürken, dünyaya gelmiş insan görünümündeki meleklerden olan ve 2001 yılından beri Amerika’da yaşayan arkadaşım imdadıma yetişti. Çare dünyanın öbür ucundan gelmişti. Kendisinde Office-98 CD.leri olduğunu ve Amerika’ya gelirken bunları da getirdiğini ama kendisinin güncel pakete geçtiğini, artık lazım olmayacağını bana yazdı ve hemen CD.leri yolladı. İşte ben hala o Office programlarını kullanıyorum, benim için kutsal sayılan CD.ler ise ne yazıkki durmuyor, bir kazaya kurban gittiler ve bir gün tekrar lazım olduğunda ne yaparım hiç bilmiyorum. Tarihi Office programları nereden bulur da yüklerim hiç mi hiç bilmiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder