Bu sıralarda nedense şansım mı açılmıştı ben de anlayamadım ama eski işyerimle geri dönüşümle ilgili bir flört sürecine girmiştik. Ben, 10 Ocak’ta daha fazla dayanamamış ve bana yapılan haksızlık nedeniyle gittikçe içimde büyüyüp urlaşan duygularımın esiri olup, hiç tanışma şansımın olmadığı ama çıkışımı imzalamış, eski işyerimin yeni genel müdürüne bir elektronik posta göndererek, yaşadıklarımı kısaca özetlemiştim. Belki bir çılgınlıktı ama ne kaybım olabilirdi ki? Hiçbir şey. Artık deliliği elime almış, bir kılıç ya da kalkan gibi kullanıyordum. Ben bir anarşisttim, karşı duruşun her türüne sempati ile yaklaşan ve yanında yer alan bir aktivist olarak bu konuda da rahat durmamalıydım. Ektiğim tohumların yeşermesi Mart ayının ilk haftalarına denk gelmişti. İşe geri dönüşümle ilgili olarak bana randevu verilmiş, elektronik posta yolladığım yeni genel müdürle buluşma fırsatı yaratılmıştı. Şirkete gidişim çok ilginç olmuştu, sanırım hayatında benim gibi deneyimler yaşayan insan azdır. Ben çalışmak, para kazanmak faaliyetlerini zevke dönüştüren ve bu eylemlerin aşamalarına, adımlarına esir olmayan, çılgının biriydim. Karizmamı bu çılgınlık ölçüsünde tanımlamış, sınırlarımı da bu ölçütlerde belirlemiş garip bir insandım. Kendimi böyle görüyor bunu da tüm dünyaya kabul ettirmeye çabalıyordum. Nedeni basitti; ÇÜNKÜ KAYBEDECEK HİÇBİR ŞEYİM YOKTU. Benim için çok önemli olan benzin paralarına kıyarak eski işime iki kere bu konuda gittim. Genel müdürle enfes diye nitelendireceğim görüşmeleri yaptık; adamla frekanslarımız tutmuş kısacası hayran kalmıştım, O da benim gibi çılgının biriydi. Örtüşmüştüm adamla, o kadar olumlu idik ki birbirimize karşı, ilk dakikada olay netleşmişti. El sıkıştık; iki pozitif bilim insanı, rasyonel mühendisler olarak el sıkışmıştık. Bu el sıkışma bir büyük bekleme dönemine kapıyı açtı. Bana bir teklif yapacaklardı ancak henüz kimse konuyu tüm boyutlarıyla düşünmeye ve değerlendirme aşamasına geçmemişti. Beklenmedik bir durumdu benimkisi ve ortada çözümü verecek formül yoktu.
Bu arada hiç boş durmuyordum, havalar kış için son derece ılıman geçmesine rağmen ben inadına kazak, hırka örmeye devam ediyordum. Nedense bu kış hava katiyen soğumuyordu, bırakın kazak giymeyi, uzun kollu penyeler üzerine deri ceket giyerek sokaklarda geziyorduk. Yine de yılmamış, kendime koyu yeşil, saf yünden çok güzel bir kazak örmüştüm. Zaman bol olduğu için karışık, ağır ilerleyen bir örgü modeli seçmiştim. Tüm parçalar tamamlanmış birleştirilmeyi bekliyorlardı ki en yakın arkadaşım olan üniversite sınıf arkadaşımla Cumartesi buluşmaya karar verdik. Bizim buluşmalarımız ağırlıklı olarak Galatasaray’daki ARA Kafe’de olurdu, yine öyle yaptık. Erkenden evden çıktım, yürüyerek Kadıköy’e geldim, Karaköy Vapuruna binip karşıya geçtim. Hava kapalı ve her an yağmur yağacak gibiydi. Buna rağmen soğuk yoktu ve ben güvertede yolculuk ettim. Her zaman olduğu gibi çayımı deniz manzarası eşliğinde içtim. ARA Kafe’ buluştuk, birer kahve içtik, kahvenin yanında ikram edilen kurabiyelerden yedik. Arkadaşım o sıralar yeni bir digital fotoğraf makinesi almıştı, bende henüz yoktu bu aletlerden. Yeni heves, bir de cihazı öğrenmek amacıyla bol bol fotoğraf çektik. Bu arada güneş açtı, yerini parçalı bulutlu bir havaya bıraktı. Bu da İstanbul turu yapmak ve bol bol resim çekmek için en uygun koşuldu. Hemen jet hızıyla kafamızı çalıştırdık ve Taksim’den kalkıp sahil yolu, Balıklı, Piyer Loti, Eyüp Sultan, Balat güzergahı üzerinden tarihi semtler turu yapan üstü açık iki katlı otobüslerle dolaşmaya karar verdik. Meydana vardığımızda hava muhalefeti nedeniyle, daha doğrusu yağmur olasılığı nedeniyle pek rağbet yoktu ama otobüs turu iptal edilmemişti. Ben ve arkadaşım birer bilet aldık ve otobüse yerleştik. Az sonra tur başladı, hem sohbet ederek hem de etrafı izleyerek Sultanahmet’de turumuzu tamamladık. Hala akşam olmadığına göre biraz daha kalabilirdik. Hemen Soğukçeşme Sokağı’na attık kendimizi. Deliler gibi resim çekmeye devam ettik, güneş batmaya meyletmişti ki, Belediye Sosyal Tesislerinde son molayı verdik. Belediye Tesisleri bu tip turistik yerlerdeki diğer kafelere göre nispeten ucuz oluyordu. Birer bira istedik, kuruyemiş tabağımızla birlikte içkilerimiz geldiğinde Güneş kırmızı bir top halinde inişe geçmişti. İnanılmaz bir dinginlik, hafif bir yorgunluk ve son derece memnun bir o kadar da kaygısız olarak akşamı bitirdik.